Yahu Bir Dur…

Berfin Okuşlu
Türkçe Yayın
Published in
3 min readAug 18, 2020

--

Akar zaman, geçer zaman. Sen de durursun dersin, aşırı meşhur bir özdeyiştir,

Zaman su gibi akıp gidiyor…

Vay canına! Nasıl yani?!

Dur şu hikâyeyi sana en baştan anlatayım (bunu bir de benden dinleyin efendim).

Bundan 13.7 milyar yıl önce bugün bizim atom altı parçacıklar olarak isimlendirdiğimiz zerrecikler bir araya gelip…

Şimdi ben normalde “en baştan anlatayım” derken bu espriyi yaparım ama burada, tuhaf bir şekilde, espri amaçlı değil çünkü (bildiğimiz) zaman “kavramı”nın özü buralara dayanıyor. Yani gerçekten evrenin başına kadar gitmek lazım. Hikayemiz şöyle devam ediyor:

…bir çarpışma meydana getirir. Yine, bizim “evren” olarak adlandırdığımız kaoslar bütününü oluşturur. Burası çokomelli çünkü aynı yerde sadece Evren değil; hakkında sürekli atıp tuttuğumuz, dedikodusunu yaptığımız biricik zaman da doğar!

Sonra da hiç durmaz zaten zaman, nereye baksak etkisini görür olduk lakin aslında kimse onu parmağıyla gösteremez ki.

İşte bu nokta da küçük, demeye bin şahit ister, Dünya üzerinde kendince hakimiyet kurmuş olan insanı kızdırdı! Göremeyen insan, hırçınlaşır. Sonra aklını kullanır ve der ki,

Madem ben bu zaman denen illeti göremiyorum ama bir şekilde onun yüzünden acı çekiyorum, o zaman (!) ben bunu somutlaştırayım!

Ve saat doğar…

Kum, güneş, kol, duvar… çeşit çeşit, ne ararsan var!

Ama sonra insan fark etti ki, bu saatler ona dünyayı dar ediyor! Nereye baksa onu görüyor, nereyi dinlese sesini duyuyor. Saniye yetmiyor, dakika yetmiyor, saat yetmiyor, gün yetmiyor, hafta yetmiyor, ay yetmiyor, yıl yetmiyor hatta ömür yetmiyor!

Nasıl gelip geçtiğini anlamıyor bir türlü!

…ve zaman insana yetmiyor…

Bıkmıyor insan, kendince “zaman yönetimi” eğitimleri uydurup hiç olmayan zamanını yönetmeye çalışıyor.

Neyse efendim, hikayesi insanın burada bitmiş değil. Sürüp gidiyor. Sizi değişimlerden mutlaka haberdar edeceğim. Şimdi başka hikaye zamanı!

Anne ile kızı bir gün beraber sahile giderler. Kızı yeni evlenmiştir ve annesine evliliği ile ilgili danışır. Kızı annesinden sevgi ile ilgili öğüt ister. Annesi kızına yerdeki kum tanelerini avucuna alarak anlatmaya başlar:

Bak kızım ben şu elimde gördüğün kum tanelerinin elimde -kendimce- daha çok tutmak istersem onları sıkar ve onların elimden kayıp gitmelerine neden olurum.

Ama ben onları daha çok sıktığımda daha çok elimden kayıp gittiklerinin bilincinde olursam ellerimden gitmemelerini sağlarım. Elimin üstünde onları sıkmadan tutarım. Sevgi de böyledir.

not: bu hikâye benim için oldukça eski bir hikaye, yanlışlıklar vardır elbet. affola…

Bu hikayedeki sevgi yerine zaman lafını koyduğum zaman bana daha mantıklı bir hikaye gibi gelmişti (Denedim oldu, sana da tavsiye ederim 😄). Üstelik kum taneleri bizim için mânidar çünkü kum saatleri, malumunuz…

Onun yani zamanın biriktirilemeyen, elle tutulamayan ama elinizden kolayca kaçırabileceğiniz bir şey olduğu gerçeği ile yüzleşmek oldukça zordur. Bunu size söyleyenlerden de medet ummayın onlar da yapamıyorlar çünkü onlar da insan! Her ne olursa olsun yüzleşmeliyiz. Kim zaman ile yarışırsa yarışsın, kaybedecek olan zaman değildir. Ötekidir…

Photo by Andrik Langfield on Unsplash

Yenilen pehlivan güreşe doysun! Belki de pehlivan olması gereken kişi o pehlivan değildir. En başta belki o pehlivan bile değildir. Ne dersin?

iyi günler…

--

--