CELLADA İŞ ÇIKTI

Berfin Okuşlu
3 min readMar 8, 2020

--

Geçen günlerin birinde okulumda benim de içinde bulunduğum bir münazara yarışması oldu. Sonuçlandı ve kaybettim ama benim için önemli olan ve bu yazının da konusu olan, münazaranın konusu: idam gelmeli mi gelmemeli mi?

Harika olan şey ise kendi düşüncelerimi savunuyor olmamdı. İdamın olmaması gerektiğini savunan taraf. İdam olması gerek diyen tarafın argümanları şu şekilde; idam caydırıcı bir cezadır, taciz ve/veya tecavüz gibi iğrenç olan suçlar için en uygun cezadır, topluma geri kazandırmak gereksizdir sanki başka insan yokmuş gibi, toplumda adalet anlamında bir tedirginlik yaratmaktadır böyle insanların varlığı gibi şeyler...

Tüm bunlar aslında idamın gerekli olduğu fikrini destekliyor mu?

Devletin amacı halkı korumak, bireylere çeşitli alanlarda olanaklar sağlamak ve elbette haklarını gözetmektir. İdam insanın daha ilk hakkı olan yaşama hakkını gasp etmektir. Bu âcizliktir. İdamın uygun koşullarda ve iyi bir düzeydeki yargı sisteminde geçerli olması gerektiğinden de bahsedilmişti. Fakat dünya üzerinde hangi ceza hukukunun harika olduğunu iddia edebiliriz? İdamın olduğu ülkelerde suç oranı çok az gibi davranıyoruz. Oysa suçlu suç ile var olan bir şeydir. Suç ortadan kalkmadıkça suçlu ortadan kalkamaz.

Gréve meydanı zamanının en ilgi gören olaylarına sahne olmuştur. Devrimden sonra çoğu idam burada, Fransa’nın başkenti Paris’te gerçekleşmiştir. Bu idamlar halka açık şekilde yapılırdı. Victor Hugo 'Bir idam mahkûmunun son günü' adlı eserinin ilhamını buradan almıştır. Kitapta şuna benzer sözler vardır:
"Bir kral asla böyle bir coşkuyla karşılanmamıştır." Bu coşku idam mahkûmunun giyotine gönderilmesi sırasında halkta olan coşkudur. İdam daha öncesinde de olduğu gibi birilerinin zevk amacıyla kullanılmaya açık bir ceza yöntemidir. Hatta ceza demek ne kadar doğru, tartışılır...

Ve idam var olduğundan bu yana her yerde rastlanan bir başka problem ise, mahkûmun asıl kurban olduğudur. Çoğu idam gerçekleştikten sonra dendi ki, 'X aslında masummuş.' Bu durum hangi yargı sistemi olursa olsun bazılarının başına gelmiş ve tabii geri dönüşü olamamıştır.
Bir başka konu ise idamın 'caydırıcı’lığı... Caydırıcı olmak insanların üzerine korku salmaktan başka bir şey değildir. Korku ise diktatörlerin halk üzerinde kullandığı araçlardan biridir. O halde caydırıcı olan idamın insanların sırf korktukları için yapmadıkları bir takım eylemler üzerine etkisi olacağı kesindir. Yani otoritenin, diktatörlerin halk üzerinde kullanacağı silahtan başka bir şey değildir, idam. Despot rejimi doğurur.

Ahlâk, korku üzerine temellendirildiğinde temelsizdir. İnsanların korktukları için yapmadıkları şeyler bastırılmış duygular hâlini alır ve ortaya tekrar suç olarak çıkar. Bu da kısır döngü demek. Suç arttıkça idam artar. İdam insanlara korku salar. Korkan insanlar duygularını bastırır. Bastırılan duygular mutlaka bir şekilde patlak verir ve suç işlenir... İşte bu hikaye de böyle biter.

Ama bitmemeli. İnsan meşgalesi olmayınca yapmaması gereken şeyleri yapmaya meyilli bir hayvandır. İnsanlara fırsat vermeliyiz. Bazılarının doğuştan suçlu, kötü ruhlu olduğunu savunmak kolaya kaçmaktan başka şey değildir.
Bir yerlerde bir suçlu aramak da yanlış. Yanlışı aramaktan doğruyu kaçırıyoruz belki...
Daha iyi konular üzerine konuşmak dileğiyle...

Berfin Okuşlu

--

--